Yıllarca büyük bir titizlikle bıkıp usanmadan çalıştılar. Binlerce insanın zincirlerini kırdılar. ‘Böyle adlandırıldı’ diyordu içlerinden biri, ‘Çünkü onun içinden geçenler sanki yerin dibine girmiş gibi gözden kayboluyorlardı’
Arif Mostarlı
Belki de tarihteki en ilginç metaforlardan biridir bu: Yeraltı Demiryolu! İlginç! İlk anda insanın zihninde tünelleri filan çağrıştırıyor ama öyle değil. Ortada ne demiryolu vardı, ne de yeraltına açılan tüneller filan. Terimin tam olarak ifade ettiği şey, 19. yüzyılın başından ortasına kadar Amerika’da siyah kölelerin, köle karşıtları tarafından Güney’den Kuzey eyaletlerine ve Kanada’ya kaçırıldığı gizli yollar ve güvenli evler ağıydı. Yeraltı Demiryolu, bir özgürleştirme organizasyonunun adıydı.
Sabırlar taşınca…
Bu yaratıcı fikrin ilk kimden çıktığı tam olarak bilinmiyor. Gerçi, Harriet Tubman gibi efsanevi kadın örgütçüler ve “Yeraltı Demiryolunun Babası” olarak adlandırılan William Still gibi insanlar çok öne çıkıyor ama fikrin kendisi, büyük olasılıkla kölelik karşıtı hareketin belli bir gelişim evresinden doğmuş gibi görünüyor. Daha doğrusu dipten gelen bir dalga var sanki. Özellikle Güney eyaletlerinde kölelik bütün vahşetiyle sürerken çoğu kez hüsranla sonuçlanan örgütsüz kaçışlar zaten başlamış durumda. 1793 Kaçak Köle Yasası’na göre normalde Kuzey eyaletlerinin kaçak köleleri iade etmesi ya da köle avcılarına yardım etmesi gerekiyor ama işler pek öyle yürümüyor. Bunun üzerine daha katı yasalarla düpedüz ‘kelle avcılığı’ yapan paramiliter güçlerin yetkileri artırılırken, ‘avcı’lar özgür siyahların çocuklarını da aynı rahatlıkla kaçırabiliyor ve her yaptıkları yasal sayılıyor.
Yeraltı Demiryolu, işte tam o günlerde ortaya çıkıp gelişti. Kaçış ağı, mecazi olarak bir yeraltı direnişi olması anlamında “yeraltı”ydı. Ayrıca, gizli kodlar olarak demiryolu terminolojisinin kullanılması sebebiyle “demiryolu” olarak biliniyordu. Organizasyon, buluşma noktaları, gizli yollar ve güvenli evler ile kölelik karşıtı sempatizanların sağladığı kişisel yardımlardan oluşuyordu. Kaçaklar sadece gidecekleri rotadaki bazı “istasyonları” biliyorlardı, daha fazlasını değil. Demiryolundaki “kondüktörler” arasında özgür doğmuş siyahlar, beyaz kölelik karşıtları, eski köleler ve Amerikan Yerlileri gibi gruplar yer alıyordu. Çoğu kez kiliseler ve cemaatler de sıklıkla demiryolunda aktif görev alıyordu.
Dolambaçlı yollardan özgürlüğe
“Kondüktörler”, kaçakları bir istasyondan bir diğerine taşımakla görevliydi. Kaçakların uyuyabileceği ve yemek yiyebileceği dinlenme noktalarına “istasyonlar” ve “depolar”, istasyonu yönetenlere ise “istasyon ustaları” kod adları verilmekteydi. Kaçak köleler geceleri yolculuk ederken, gündüzleri de 16-32 km aralıkla yer alan istasyonlar ya da ‘depolar’da mola vererek, gizlenmekteydi. İstasyonlar genellikle ahırlarda, kilise zeminlerinin altında ya da mağaralarda ve oyulmuş nehir kenarlarındaki saklanma yerlerinde bulunuyordu. Profesyonel ödül avcıları, Kanada-ABD sınırına kadar kaçakları izlemekteydi ve bu yüzden rotalar genellikle onların kafasını karıştırmak için dolaylı ve dolambaçlı olarak tasarlanmıştı. Yolculuğun genellikle kadınlar veya çocuklar için özellikle zor ve tehlikeli olduğu düşünülüyordu. Çocukları sessiz tutmak ve gruba ayak uydurmaları zordu. Ayrıca, köle kadınların plantasyondan çıkmasına nadiren izin verilirdi; bu durum kadınların erkekler gibi kaçmalarını zorlaştırmaktaydı. Ama bazı kadınlar başarılıydı. En başarılı kondüktörlerden biri, daha sonra hikâyesini ayrıca anlatacağımız Harriet Tubman’dı. Yaman bir organizatördü o! Sonraları, “Sekiz yıl Yeraltı Demiryolunun şefiydim ve çoğu şefin söyleyemeyeceği şeyi söyleyebilirim: Trenimi asla raydan çıkarmadım ve asla bir yolcuyu kaybetmedim” diye övünürken çok haklıydı.
Şarkılar ve yorganlar!
Yüzlerce köleyi kaçıran William Still’in demiryolu metaforlarını kullanarak kodladığı dikkatli kayıtlar, bu sürece ışık tutan belgelerdir. Still, notlarında mesaj kodlama sistemini anlatırken, çoğu kez yanıltıcı kodlar kullandıklarını ve bu yüzden köle avcılarının alakasız yerlerde günlerce beklediğini anlatıyor. Bu arada halk şarkıları ve hatta ilginçtir, yorgan desenlerinin bile Yeraltı Demiryolu kodlarını taşıdığı, çitlere asılan yorganların kaçaklara yol bilgileri aktardığı iddiaları da çok yaygın.
Sonuçta bu yolla Kanada’ya kadar ulaşan 100 bine yakın eski köle, 1841’den itibaren Ontario bölgesine ve Niagara Şelalesi, Toronto ve Windsor üçgenine yerleşti. Hatta köyler bile kuruldu. Bir süre sonra iç savaş başladığında kaçaklardan bazıları Güney’e karşı savaşmak için geri döndüler ama savaş bittiğinde bazıları ailesinin yanına gitmeyi tercih ederken, çoğu Amerika’da kaldı.
Ama yine de bu yolla zincirden kurtulanlar, gerçek köle nüfusunun çok ama çok azıydı. Daha fazlası olabilir miydi sorusunun karşılığını ise, Harriet Tubman, çok acı bir cümleyle veriyor: “Binlerce köleyi özgürleştirdim. Binlercesini daha özgürleştirebilirdim, köle olduklarını bilselerdi eğer…”