Günümüzde bilimsellik adına birey, toplum ve doğaya ait ne varsa parçalanmış bölünmüştür. Bilimsellik adına parçalanan ve bölünen aslında hakikatin kendisidir.
Hakikat ve özgürlük arayışı kesintisiz devam eden bir arayıştır. Aslolan arayışın devam etmesidir. Her arayış hakikate ulaşmaya bilir, ama hakikate ulaşanlar arayış içinde olanlardır. Burada belirleyici olan yöntemdir. Eğer yöntem yanlışsa arayışçının elindeki altın pul olur. Arayış ve ilerleme özgür yaşamla ilgilidir. Rêya Heq Alevi inancında her gayret “Heq için olsun, gerçeğe hû, aşk ile” şeklinde selamlanır. Eğer arayış özgür yaşama aşk ile ikrarlı değilse seni hakikate ulaştırmayacaktır. Bundandır her meydan açılışında “Hak ve hakikat arayışında hakka yürüyenlerin darına” durulur. Hak arayışı aynı zamanda gerçeğe, gerçeğin sırrına, aslına erme arayışıdır.
Hak ve hakikat arayışındaki her can tarihin başlangıcını kendinde taşır, tarihi de kendi içinde. Mansur-e Hallaç’a ait olduğu söylenen “Ben ezeli ve ebedi anda birleştirdim” söylemi tam da buna karşılık gelmektedir. “Yaşanan an değil tarihtir” derken geçmiş ve geleceğin birlikte yaşadığı gerçeğidir. Her sonraki aşama bir önceki aşamayı içinde barındırır. Bu tarihsel hakikat toplumsal hafızada canlıdır. Bir Alevî deyişinde/kılamında geçen “On dört bin yıl gezdim pervanelikte” söylemi her insanın kendisinden önceki yaşanmışlıkları bedeninde taşıdığı gerçeğini dile getirir. Aslında Mansur bu söylemi ile bin yıl sonra pozitivizmin temellerini atan Auguste Comte’nin determinist dünya görüşünü mahkûm etmiştir. Evrendeki her zerre birbiri ile ikrarlıdır, karşılıklı birbirlerini var ederler. İkrar ve rızalık ilişkisi, holistik ve simbiyotik ilişki doğa ve toplumun zorunlu bir ilişkisi değildir, karşılıklı var eden rızalığa dayalı ilişki tarzıdır. Bu ilişki tarzında iktidar mantığı yoktur.
İnkârcılık bir sonrakinin bir öncekini yok saymasıyla başlar. Bir önceki bir sonraki düşüncenin kaynağı iken bu hakikat yok sayılmıştır. Bu inkâr etme anlayışı hem geçmişi hem de günceli kabul etmeme yok sayma halidir. İnkâr eden inkâr ettiğinin zaman ve mekânını kendisi ile başlatır. Cumhuriyet modernitesi de ulus devlet anlayışını inşa ederken, makbul vatandaş tanımının dışında kalan bütün topluluklara yeni bir zaman ve mekân inşa etti. Etnik ve dini kimlikler, bu kimliklerin kendilerine yönelik talepleri çeşitli sıfatlarla ötekileştirerek yok sayıldı. Günümüzde yaşanan birçok sorunun temelinde yatan gerçeklik yok saymadır. Bütün farklılıkların birlikte birbirini var etme, rızalığa dayalı toplumsallığı inşa etme gerçekliği yok sayılınca, hakikatin inşa zemini olan toplum da yok sayılmıştır. Günümüzde Alevî sürekleri kendileri ile ilgili bir talepte bulunduklarında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın adres gösterilmesi aslında Necip ulus yaratma fikrinin hâlâ devam ettiğinin en somut örneğidir. İnkâr ve eşitsizlik etnisite ve inanç üzerinden hâlâ devam etmektedir.
Cumhuriyet modernitesinin; çağdaş, uygar, ilerici, laik diye tanımladığı toplum herkesin aynılaştığı toplum modelidir. Bu söylem farklı şekillerle İslamî bir referansla da ötekini oluşturuyor. Aleviler ibadet yerleri ile ilgili kazanılmış haklarını talep ettiklerinde “Hepimizin Allah’ı bir, peygamberi bir, kıblesi bir. İbadet yerimiz bellidir” denilmesi tekleştirmenin dini literatürdeki karşılığıdır. Her şeyin aynı olduğu, farklılıkların kabul edilmediği ya da tekleştirildiği bir toplumda hiç kimse özgür değildir. Farklılık yoksa rızalığa dayalı toplumsal ilişki de yoktur. Doğal olarak toplumsal gelişme de yoktur manasına gelir. Varlığın bir yanını kabul etme, bir yanını kabul etmeme sürekli kriz ve kaos ortamında yaşamaktır. Memrudi zihniyetler bu ortamın oluşmasının nedenidirler, bundan dolayı “Nemrud, firavun” bir kişi ismi olmaktan ziyade bir zihniyeti temsil ederler.
Günümüzde yaşanan bütün kötülüklerin nedeni, bütün savaşların nedeni toplumun bir tarafını kabul edip bir tarafını reddetmektir. Alevilikteki bütün evrenin, çar anasırın hakkın varlık nedeni olması inancı savaş ve yok etmeye yönelik değil; birlikte, beraber var olmaya yönelik bir yaşamdır. Bu hakikatten dolayıdır ki toplumun bir tarafını kabul etmemek, ortadan kaldırmak toplumun tamamını yok etmektir.