Irak’taki görüşmelerin ardından Güney Kürdistan’a geçen Hulusi Akar, Mesut Barzani başta olmak üzere bölge ve hükümet başkanı ile tek tek bir araya geldi. Görüşmelerin her birinden birer fotoğraf paylaşıldı fakat içeriğe ilişkin pek bir şey yansıtılmadı. Türk savunma bakanı ve beraberinde askeri heyetle ne konuşuldu, hangi kararlar alındı belli değil ama Türk devletinin dış politikasına aşina olanlar, bu gezinin esas olarak Kürt karşıtı bir amaç taşıdığını anlıyor. Ki, Akar Irak’tayken Türk basınının attığı manşetler, yapılan haberler bunun teyidi niteliğinde. ‘PKK için gitti, Şengal ve Maxmur’u konuşacak’ biçiminde yapılan haberler gündemin ne olduğunu açıklıyor. Zaten Akar’ın Iraklı yetkililerle yaptığı görüşmelerde dile getirdikleri de bu yönde. Özcesi ziyaretin gündemi PKK şahsında Kürtler oluyor.
Tabi ki, ziyaretin zamanlaması manidar. ABD’deki seçim sonuçlarının bölgeye yansımasının varsayıldığı, bu yönlü değerlendirmelerin çoğaldığı bir süreçte, Irak’taki belli başlı yetkililer ve Güney Kürdistan bölge yönetimi ile yapılan görüşmeler farklı bir hesabın olduğunu anlatıyor. Türk devletinin olası bir değişim ve dönüşüme ayak uydurmak, öncesinde pozisyon almak için böylesi bir adım attığı görülüyor. ABD’nin yeni Irak ve bölge politikası şekillenmeden, sahadaki belli başlı güçleri bağlama, etkisi altına alma stratejisinin devrede olduğu anlaşılıyor. Basına yansıdığı kadarıyla Türk derin devleti ile Şam rejiminin yakın süreçteki görüşmelerini de aynı kapsamda değerlendirmek mümkündür ve tümünün de hedefinde Kürtler vardır.
Türk devletinin gerek iç gerekse de dış politikasının merkezinde Özgür Kürt çizgisinin olduğu aşikardır. Atılan her adımın bu amaca hizmet temelinde atıldığı tartışma götürmez. Hewler’de yapılan son görüşmelerin de esasen bu amaçla yapıldığı bellidir. KDP basınının görüşmelerin içeriğine ilişkin yansıttığı ‘Maxmur ve Şengal konuşuldu’ biçimindeki bilgiler de bunu doğrulamaktadır.
Evet! Hulusi Akar bir kez daha Türk devletini temsilen, Kürt kazanımlarını bertaraf etmek üzere görüşmeye gitti ve KDP de onu en üst düzeyde ağırlayarak bir nevi baştan böylesi bir plana yeşil ışık yaktı. KDP on yıllardır yaptığı üzere, bir kere daha Kürt halkının özgürlük mücadelesinin karşısında, düşmanlarının yanında saf tuttu. Kuşkusuz, bu, peşin hükümlü bir değerlendirme değildir, KDP tarihinin bize öğrettiği basit bir derstir. Güncelden bir örnek derdimizi anlatmaya yeter de artar:
Bilindiği üzere, birkaç gün önce basına Hewler zindanında kalan METİN ADUGİT’in hastanede yaşamını yitirdiği haberi düştü. Kuzey Kürdistan’daki baskı ve zordan kaçarak Maxmur’a yerleşen ve Hewler’de öldürülen METİN ADUGİT’in haberi duyulur duyulmaz Kürt halkında büyük bir tepkiye neden oldu, deyim yerindeyse infiale yol açtı. Ağzını açan KDP’ye lanet okudu. Olayın nasıl meydana geldiği tartışılırken bu defa da ölümün esas olarak iki ay önce gerçekleştiği, bunun gizlendiği haberleri basına yansıdı.
Elbette bu durum sıradan haber ve yorumların konusu değil. Köklü bir değerlendirme ve analiz gerektiriyor. Kendisini Kürt yönetimi olarak addeden KDP denetiminde METİN ADUGİT keyfi bir şekilde gözaltına alınıyor, yetmedi tutuklanıyor, ardından öldürülüyor ve üstüne üstlük bu ölüm gizleniyor. Ve şimdi de tüm bunlar yokmuş gibi hareket ediliyor.
Açık ki şu soruyu sormak gerekiyor: KDP Kürt halkından ne istiyor? ‘Bu parti kurulduğu günden beri sadece Kürtler ile savaştı, düşman ile hiç savaşmadı’ değerlendirmeleri yapıldığında bunları abartılı bulanlar, şimdi bu pratikleri gördüklerinde kelimenin tam anlamıyla şok oluyorlar. Nasıl oldu da, bu Kürt karşıtı çizgiyi göremedik, fark edemedik diyenler gün geçtikçe çoğalıyor, artıyor.
Doğrusu, KDP tarihini kısmi de olsa bilenler için bunlar vakayı adiyeden durumlar. KDP her haliyle budur. Yani işgalcilerle, sömürgecilerle kol kola, diz dize olmak fakat Kürt halkının sade bir üyesi olan, tek yaptığı faşizme direnmek olan METİN ADUGİT’İ ise zindanlarda çürütmeye çalışmak, hatta bununla da yetinmeyip öldürmek.
METİN ADUGİT Kuzey Kürdistan’da Türk devletin zulmünden kaçıp Maxmur’a yerleşen bir Kürt’tü. KDP onu öldürerek bir nevi Türk egemenlerine biat yeminini yineledi. Maxmur’da yaşamını idame etmek için çabalayan Cihat, Hogir, Mahmud ve Deniz adlı gençler de bu olayın tartışmaları sürerken Bağdat yolunda kaza geçirdiler ve hayatlarını kaybettiler. Bu gençler neden Hewler yolunda değil de Bağdat yolundaydı diye sorulabilir. Cevabı net: Hewler yoluna çıkanlar Metin ADUGİT gibi öldürülüyor da ondan.