Kürt kültürünün sonu olmayan bir okyanus olduğunu kaydeden dengbêj Meryem Tuncer, ‘Dengbêjliğin kökleri kadınların hayatlarında saklıdır’ diyerek, kadınların seslerine ve duygularına kilit vurulmamalı diyor
Kürt toplumunun ortak hafızası ve vicdanı olarak tanımlanan dengbêjlik sanatında Kürt kadınlar, acılarını, kederlerini, aşklarını, özlemlerini duyurmak için dengbêjlik kültürünü sürdürdü. Aynı zamanda kadın sesinin ayıp olmadığını, erkekler gibi divana çıkarak anlatılan hikayeleri seslendirebileceklerini kanıtlama yolunda büyük yol kat etti. Acının peşini hiç bırakmadığı ve belki de bundan dolayı kendini dengbêj değil de “dertbêj” olarak nitelendiren Meryem Tuncer, bu halkanın kararlı üyelerinden biri.
‘Gençler kültürümüzü yaşatsın’
Van’da dengbêj Gazin’in kuruculuğunu üstlendiği ve kentte bir ilki oluşturan Dengbêj Kadın Evi’nde ilk defa duygularını içli bir sese dönüştüren dengbêj Tuncer’in yaşamında göç hiç eksik olmadı. NuJinha’dan Nimet Ölmez’in haberine göre; dengbêj Tuncer, “Gençlerin kültürümüzü yaşatmasını istiyorum” diyor ve ekliyor: “Değerimiz ancak böyle anlaşılır.”
Acılarını sanata dönüştürdü
Göçle başlayan yaşam mücadelesi Şırnak’tan Van’a kadar sürüyor. Özellikle küçük yaşta kaybettiği babası ve kız kardeşine, daha sonra sürgünde geçen yıllarda köyüne duyduğu özlemini “Ez dengbêj nînim, ez dertbêj im” (Ben dengbêj değilim, dert söyleyenim) sözleriyle özetliyor.
‘Ayıp ve günahtı’
Tuncer, dengbêjliğe duyduğu ilgisinin yaşadığı köydeki dengbêj Salih sayesinde başladığını belirterek, “Her bir iç çekişimde stran söylerdim, etrafımda kim varsa sesime kulak kesilirdi. O zamanlar internet, televizyon, radyo yoktu. Her şey masallar, kilamlar ve dengbêjlik üzerineydi. Sadece bir teybimiz vardı, Ayşe Şan’ın stranlarını dinlerdim. Babam ne zaman kapatmamı istese teybi alır, gizli saklı dinlemeye devam ederdim. Eskiden bir kız çocuğunun dengbêji öğrenip söylemesi ayıp, hatta günahtı” diyor.
‘Zincirlerimi attım’
Dengbêjliğe ustası Gazin sayesinde başladığını, baskı zincirlerini kırmada onun büyük etkisi olduğunu anlatan Tuncer, “Gazin’a sesimin güzelliğinden bahsedince hemen benimle ilgilendi. Gidip dengbêj evine kayıt olmamı istedi. Ben ısrarla erkeklerin ve toplum içinde stran söyleyemeyeceğimi söyledim. O da orada sahneye çıkarak ‘Burada sesi çok güzel bir kadın var. Onun bize bir dengbêji söylemesini istiyorum’ dedi. Gelip yanıma ısrar etti. Hatta kendi şalıyla önümü örterek, ‘hadi söyle, seni kimse görmüyor’ dedi. Ve ben ilk defa bir şal altında sesimi duyurabildim. Annem için yazdığım parçayı söyledim. Herkes alkışlayınca utandım, korktum, ne yapacağımı bilemedim. Daha sonra Gazin’in kurduğu Kadın Dengbêj Evi’ne gidip kayıt yaptırdım. Gazin sayesinde zincirlerimi koparıp attım.”
Sonsuz bir okyanus
Dengbêj Tuncer, kadınlar üzerinde toplum baskısının hala devam ettiğini, binlerce dengbêj kadının hala gizli kaldığını söylüyor. Kadınların içindeki hazinenin ancak özgür bir ortamda ortaya çıkabileceğini söyleyen Tuncer, “Kendine ve sesine güvenen her kadının bu kültüre sahip çıkması lazım. Sesimizin odaların içinde yok olup gitmemesi gerekiyor. Tıpkı Gazin’in elimden tuttuğu gibi biz kadınlar birbirimizin önünü açmalıyız. Yaşadığım acıları stranlara dönüştürmeseydim ölebilirdim. Biz içimizdeki acıları sanata dönüştüren kadınlarız” diyor.
Kilit vurulmamalı
Kürt kültürünün sonu olmayan bir okyanus gibi olduğunu kaydeden dengbêj Meryem, her Kürt’ün bu değerlere sahip çıkmasını istiyor. Tuncer’in kadınlar için de mesajı şu: “Kadınlar seslerine, duygularına kilit vurmamalı, dengbêjliğin kökleri kadınların hayatlarında saklıdır
VAN