12 Eylül 1980 darbesinden bu yana Türkiye’de kurulan bütün hükümetleri çöküşe götüren güvenlik
politikalarına verilen aşırı ağırlık olmuştur. Başta Kürt sorunu olmak üzere toplumsal barışın sağlanması
için çözüm bekleyen birçok sorunun çözümünde demokratik yolları benimsemek yerine savaş konseptine
yönelen her hükümet sonunda silahlı güç odaklarının vesayeti altına girmiştir. Askeri harcamalar öyle bir
aşamaya gelir ki, hükümet halkın en acil ekonomik sorunlarının üstesinden gelemez, geçim derdi
toplumun birincil sorunu haline geldiğinde de artık iktidarını koruyamaz olur. Her geçen gün vesayeti
altına girdiği güçlere daha fazla taviz verir. İktidarda görünür ama artık iktidar değildir.
Bugün de AKP hükümeti benzeri durumda. Halkın hiçbir sorununa çözüm üretemiyor. Son yıllarda
bütçenin çok büyük bir kısmı sınır ötesi ve ülke içindeki askeri operasyonlara ve askeri araç gerece
harcanırken, bütçe eridi, zaten kırılgan olan ekonomi büyük bir krize girdi. Hükümet yetkilileri uzun bir
zamandır krizin sebebi olarak dış güçlerin komplolarından ve askeri operasyonlara giden paradan
bahsediyorlar. Halk için merminin ekmekten daha önemli olduğu bir gündelik hayat tarif ediyorlar. Oysa
insanlar ailelerini geçindirmek, çocuklarını büyütmek istiyor. Güvenlikçi ve militarist propagandayla hiçbir
hükümet seçmenlerini konsolide edemez. AKP’nin oylarındaki erozyonun sebebi budur. Oy kaybını
durduramayan AKP böylelikle, silahlı güç odakları ve onların siyasi temsilcilerinin vesayetine girdi.
Diğer taraftan bu güvenlikçi politikalar ülkedeki halklar arasında bir kopuşa da sebep oluyor. Toplumsal
barış olmayınca insanların birbirine güveni kalmıyor, beraber iş yapmıyorlar. Güvenlikçi politikalar
ülkedeki siyasi baskıyı ve hukuksuzluğu artırdıkça dış yatırımcılar da ülkeden uzak duruyorlar. Bu da
ekonomik durgunluğa sebep oluyor.
Yani her halükarda sokakta geçim derdinde olan insanların yaşadıkları zorlukların temel sebebi
hükümetin uyguladığı güvenlikçi politika ve savaş konseptidir. İnsanlar ekmek bulmakta zorlanıyorsa
bunun sebebi ülkede barışın tesis edilmemiş olmasıdır.
Bu ülkenin demokratlarının ve barış yanlılarının topluma barışın, “iş, aş ve özgürlük” olduğunu bıkmadan
anlatması gerekiyor.
Ekonomik krizi ve çözüm yollarını barış programının hemen merkezine konumlandırmak gerekiyor.
Sivil toplum örgütlerinin ve muhalefet partilerinin barış mücadelesini bir yere, ekonomik krizi başka bir
yere konumlandırması sık yapılan bir yanlıştır.
Bu yanlış düzeltildiğinde çok daha geniş kesimler hükümetten barış talep edecek, demokrasi için
muhalefet bloğu genişleyecektir.